bugün

entry'ler (64)

dünyanın en sinirli ülkeleri

Türkiye'nin ikinci olduğu sıralama.

Dünyanın gitmek istemediği Afganistan'ı, Kafkaslarda sıkışıp kalan Ermenistan'ı, her gün protesto olan iran ve Irak'ı geçmişiz ikinci olmuşuz.

Kaynak, sondakika.com bariz bir hükümet yanlısı haber sitesi, biliyor ki sinirli olmayı marifet sanan bir kitlesi var.
Gallup şirketi de Amerika merkezli, Türkiye hakkında daha önce bir çok araştırma yapan, rapor toplayan başarılı bir şirket.

Gerçeklikliklerin bu kadar ortada olduğu bir durumda, toplumun bu kadar sağır olması akla mantığa sığmayan bir olay. Bu gidişle Afganistan, Irak gibi ülkelerin yanında adımızı çokça duyacağız. Sinirli olmaktan çok, cahil olmayı tercih eden toplumun hak ettiği değer budur.

ilişkilerin bitme nedenleri

Merak etmemektir.

ister duygusal beklenti içinde olun ister normal bir arkadaşınız olsun, gün içinde neler yaptığını merak etmiyorsanız, umursamıyor yada umursanmıyorsanız ilişkiyi ayakta tutan sadece aranızdaki nezaketen gerçekleşen iletişimdir.

Bir çok sebep sayılır illa ki, herhangi bir ilişkiyi tek taraflı devam ettirmeye çalışmak kesinlikle hem vaktinize yazık hem de karşı tarafın ne yapmaya çalışıyor bu salak düşüncesini size yansıtmasına sebep olur.

ilişkinin bitmesinden korkmadan, kendi kişiliğinizden ödün vermeden hayatınıza devam etmek, iletişimin bu kadar kolay yapıldığı bir dönemde zor olmamalı.

sokağa çıkma yasağı

Devletin, kriz dönemlerinde uyguladığı bir yasaktır.

Corona, her ne kadar nüfusu kalabalık olan şehirleri daha fazla etkilese de bence asıl problem anadolu şehirlerinde.

istanbul ve Ankara'da kısmi sokağa çıkma yasağı uygulanıyor. Bunun bir adım sonrası, haftasonları ile birlikte 18 yaş altına da sokağa çıkma yasağı gelmesi olur. Bunlar geç alınmış önlemler olacaktır. Çünkü artık taşra da bile herkesin en az ikinci dereceden akrabası corona olmuş durumda. Her ne kadar sağlık bakanı güzellemesi yapılsa da sürecin iyi yönetilmediğini düşünüyorum.

Ülkemizde sokağa çıkma yasağı uygulandığında, anormal şekilde market alışverişi yapılıyor, kuyruklar oluşuyor ve daha bir çok karmaşa. Bunun ekonomik boyutunu, salgına olan etkisini bir kez daha kaldıracak halde değiliz ne toplum olarak ne de devlet olarak. Aylardır evlerinde olan öğrenciler var, haftalardır hastanelerde mağdur olan kişiler var ve günlerdir kronik hastalığı olup sağlık hizmetlerinden yararlanamayanlar var. Her şey var var ama insanlarda psikoloji diye bir şey yok, kalmadı.

Mevsimin kış olması, insanların daha çok kapalı alanlarda bulunması, grip salgınında beraber gelmesiyle zor bir döneme gireceğiz. Umarım herkes için sağlıklı günler yakındır.

biz dolarla uğraşmıyoruz istesek düşürürüz

Ekonomi bakanının bir sözü.

Bu yılın başında, corona'nın daha yeni yeni farkına varılırken piyasalar ve borsa iyiye doğru gidiyordu. Göreve başladığından bu yana her ne kadar açık şekilde başarılı bir ekonomi yönetimi olmasa da bir şekilde çarkı dönmeyi başaran kişidir Berat albayrak.

Döviz kuru, bizim gibi ekonomisi kırılgan yapıda olan ülkeler için her zaman alnımıza dayanan bir silah gibidir. Katma değerli üretim yok, teknoloji yok. Bunlar olmadan istersen tüm ülke vatandaşlarını üretime dahil etsen neye yarar?

Bir kaç hafta öncesinde Türkiye'nin yeni yatırım merkezi olacağını da söylemişti. Adı lazım olmayan birisi de Türkiye, Avrupa'nın Çin'i olabilir demişti. Bunlara sevinen var mı bilmiyorum ama ciddi anlamda iş gücünü düşürmek uğraşılsa bu kadar başarılı olamazdılar.

Evet, ekonomiden anlayan herkes doların nasıl düşürüleceğini, Türk lirasının nasıl değer kazanabileceğini bilir ve uygular. Ama bu açıklamalarla doların düşmesini istemeyenlerin başında, ekonomi bakanının olduğunu anlamak da zor değildir.

Halen insanların bu kadar umursamaz olmasına anlam veremiyorum, yarın bir gün yaptırım yediğimiz zaman, saatlik 5 liraya çalıştığımız zaman veya cebimizdeki parayla bir ekmek alamadığımız zaman iş işten geçmiş olacak.

Unutmayın, "bir kişi devlete taş atıyorsa bu ciddi bir suç olabilir ama bir toplum taş atıyorsa bu politik bir eylemdir."

Edit: başka bir şey dilesem sanırım zengin olurdum bu akşam, umarım bundan sonra halk zengin olur.

gecenin şiiri

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

evlenmemek için nedenler

Yaşamaya engel olmayan nedenlerdir.

Artık evlenmek eskisi gibi görücü usulü değil, tamamen iki insanın tanışıp birbiri ile uyumlu olup hayatlarına devam etmesine dönüştü. Burdaki anahtar kelime "uyumlu".

Bir insan kendisi ile anlaşabilen kişileri sever ve yanında tutmak ister. Günümüzde birbiri ile anlaşmak için çıkar ilişkisi dışında çok az insanın bir sebebi var. iş yerinde, okulda ve hatta evde bile zaman zaman çıkarlarımızın örtüştüğü kişilere samimiyet duyarız. Mesela çok güzel bir kadın veya çok yakışıklı bir erkekle aynı kişiden nefret ediyorsanız, alın size uyumlu "gibi" görünen ortak nokta. Bingo 1.

Yetiştirilme tarzı var bir de. Düşünün çocukluğu istanbul sokaklarında geçmiş birisi ile aynı yıllarda çocukluğu Bayburt'un sokaklarında geçmiş birisini. Aynı ülkede yaşayıp ve belki de aynı dine inanan iki kişinin, ne ayıp ne de ayıp olmayan şeyleri aynı olmayabiliyor. Hayat illaki bir noktada bu iki insanı karşılaştırabilir ve ilk görüşte kendine "uyumlu" sanabilirler. Ama sokakta yürürken, eğlenmek istedikleri zaman veya herhangi bir şey hakkında tartışırken yaşayacakları anlaşamazlığı tahmin etmekte zorlanmayız aslında. Bingo 2.

Ekonomik durumu herkes bilir, sözlükte aile sahibi olan veya tek de yaşasa kendi evini geçindiren bir çok kişi tanıdım. Evlilik bir çok kadının eşsiz bir hayalidir aslında ve bunu erkekler çoğu zaman anlayamaz. Kadın, belki de hayatında sadece bir kez yaşayacağı günü en güzel şekilde yaşamak ister. Erkek ise oldu bitti kafasındadır. Detayları düşünen bir tarafla, detayları görmezden gelen bir taraf evlenmesi zor bir bütünü oluşturur. Bingo 3.

Bunlar da açıklaması uzun ama bilinmesi gereken sebepler, "işsizlik", "toplum baskısı", "mükemmeliyetçilik", "gelecek kaygısı", "çocuk büyütme endişesi" diye uzayıp gidiyor...

roman okuyup kültürlendiğini zanneden insan

Yanılan insandır.

Nitekim, daha önce de tartıştığım kişilere şu hikayeyi anlatırım.

Bir gün hocamın yanına gittim ve dedim ki, "Bir kitap okudum ama zihnimde hiç bir şey kalmadı"
Hoca ise bana bir meyve uzattı ve al bunu ye dedi. Yedikten sonra bana dönüp,
"Şimdi sen büyüdün mü?" diye sordu.
Hayır dedim.
Ardından, "Sen büyümedin ama o meyve, vücuduna dağıldı, et oldu, kemik oldu, tırnak oldu, sinir oldu, deri oldu..." diyerek devam etti.

Okuduğumuz kitaplar da aslında böyledir, bir kısmı kelime darağacını genişletir, bir kısmı bilgini artırır, bir kısmı ahlakını güzelleştirir, bir kısmı yazı ve konuşma üslubuna incelik katar, bir kısmı özgüvenini artırır ve bir kısmı da hayatı farklı boyutlarda düşünmemizi sağlar. Bunların her ne kadar farkında olmasak da...

Kitap okumak bir şeye yaramaz, çünkü kitap okumak çok şeye yarar.

yazarların koronavirüse karşı aldığı önlemler

Normalden kat ve kat fazla alınması gereken önlemlerdir.

Bu hastalığı geçirmiş birisi olarak, her zaman kendime dikkat ettiğimi sanırdım. Her ortamda maske takmak, eve gelince duş almak, sosyal mesafe kurallarına uymak veya ortak kullanım alanlarında maksimum önlemi almak gibi bir çok şeyi uygulardım.

Ancak, küçük bir grip hastalığı ile gittiğim hastaneden 3 hafta sonra çıkabildim. yapılan testler, günlük kontroller ve çekilen sıkıntılar gerçekten anlatılanlardan çok ama çok zorlu bir süreç. bireysel dayanıklılığınızı, psikolojinizi ve bağışlıklık sisteminizi aşırı sağlam tutmanız gerekiyor.

Benim aldığım önlemler her ne kadar fazla olsa da çevremdeki insanların kötürüm düşünceleri yüzünden ilk zamanlar bu hastalıktan kurtulamayacağımı sanıyordum. babamı en son gördüğümde söylediği "bu çocuğun işi bitti" sözü ve diğer akrabalarımın söylediği şeyler beni maça 1-0 yenik başlattı.

Özel hastane olduğu için mi bilmiyorum ama sağlık çalışanları aşırı iyi davrandılar. benim her ne kadar umudum olmasa da bana verdikleri serumların içinde bu hastalığı yenebilecek umudu aşıladıklarını düşünüyorum.

hastaneden çıktıktan sonra tekrardan karantina dönemine girdim evin içinde hatta odamın içinde. bunun tek çözümü maalesef toplumdan tamamen izole olmak. günlük hayatımızın herhangi bir yerinde, taşıyıcı olan kişi ile temas kurmuş olabiliyoruz farkında olmadan ve sonucunun ne olacağını tahmin edemiyoruz.

ben bu hastalığı yendim diyemiyorum, çünkü hala çoğu kişinin gözünde virüse yakalanmış gözüküyorum ve bu, beni tekrardan bu maçta yenik duruma düşürüyor. önlemlerin en başında sağlam bir morale ve motivasyona sahip olun.

ve kendinizde herhangi bir şüphe duyarsanız, lütfen kimseyle temas etmeyin. hayatınızı ve başkalarının hayatını kolay şekilde tehlikeye atmayın.

29 şubat 2020 recep tayyip erdoğan açıklamaları

Birazdan yapılacak olan açıklamalardır. (yapıldı.)

idlib konusunda büyük ihtimalle bölgeyi temizleme kararı alındı.
(buna benzer bir şey dedi.)

Nato müttefikliğinden bahsedilir. (bahsedilmedi.)

iç siyaset hakkında konuşmaz, mecliste 4 parti ortak bildiri yayınladı. Konuşursa da kendi tabanından kaybeder. (konuştu, muhalefet kesimi açıklamanın yarısında izlemeyi bıraktı.)

Saldırıdan sonra ilk defa açıklama yapacak, bekliyoruz. (boşuna beklemişiz.)

27 şubat 2020 idlib te türk üssüne saldırı

Twitter şuan propaganda yapanlardan geçilmiyor. Ekşi de an itibariyle çökmüş durumda.

Sakin olup, olanları doğru düzgün bir kaynaktan beklemekten başka bir şey yapmamak gerekir.

23.35 itibariyle twitterda yayın akışında problem yaşanıyor.

Kaç şehit verildiği ve nasıl bir karşılık verileceği beştepe de yapılan toplantının sonunda söylenir diye tahmin ediyorum.

Hatay valisi 29 şehidimiz var dedi.

Şuan toplam şehit sayımız 33.

Aradan 16 saat geçmesine rağmen Msb, dış işleri bakanlığı ve cumhurbaşkanlığından resmi bir açıklama yapılmadı.

Ülke genelinde internet hızında sorun yaşanıyor.

maske fiyatlarının uçması

Normal olan bir durumdur.

Neredeyse tüm dünya bir virüs sebebiyle diken üstünde, maske üreticileri de bu fırsatı değerlendirmek istiyor kendilerine göre.

Ama maskenin önlem almada yetersiz olduğunu bilen kişi sayısı çok az. Virüs damlacık şeklinde yayılıyor yani ağzınızdan girmese gözünüzden girebilir. O dandik maskelerin kenarlarından ucundan köşesinden de girebilir. Bunları kime anlatsanız, ben yinede maske takayım ne olur ne olmaz der. işte şimdi de olayın psikolojik boyutuna giriyoruz, insanlar kendilerini güvende hissetmeleri için çoğunluğun yaptığını yapıyor. Fiyatların uçmasının sebebi budur.

Maske kullanmasanız bile, kişisel hijyeninizi en üst seviyeye çıkarın çok basit yöntemlerle ve zaten gençseniz size virüs bulaşsa bile öldürme ve başka birisine bulaştırma riski çok düşük.

Eğer olur da belki de çoktan olmuştur, bilemiyoruz. Yaşadığım şehirde maske kullanmak zorunda kalırsam gaz maskesi takacağım. 3-5 kişi maske fiyatlarının artacağını tahmin edip almıştık. Ct takımı gibi gezeriz artık. Virüs bittikten sonra yine aynı kadroyla bir savaş senaryosu düşünücez.

Yaşasın marjinallik *

popüler olmayan yazarın yazma amacı

Sözlüğün merak ettiği bir hede.

Popüler olmaktan kasıt nedir? Her entrysine onlarca artı oy almak mı, takipçi kasmak mı yoksa trollük yaparak kendine küfür ettirmek mi? Sözlüktekiler genelde son seçeneği değerlendiriyor.

Bana göre popüler olup, sözlüğe katkı sağlayanlarda var tabi. (bkz: gecenist) (bkz: zeytinyagli dolma kalem) (bkz: isimsizin1i)

Popüler olmayıp, bilgi içerikli entry giren ve hatta yazılarını beğendiğim güzel kişiler de var. (bkz: meja) (bkz: tutunamayanlardan biri) (bkz: bana v de) takip etmeyip okuduklarıma ayrı selam olsun *

Ve burayı günlük olarak kullanan bir çok kişi de var özellikle ekşi'den bir tayfa yada benim gibi en az 1 kişi bile okuyorsa bir şeyler yazmalıyım diyenler de.

Kısacası, burda farklı pencerelerden bakan birçok insan var. Dünyamız ne kadar aynı olsa da yine de göremediklerimizi görmek için popüler olsun yada olmasın, saygılı şekilde değerlendirme yapmalıyız. Diyeceklerim bu kadar.

tutunamayanlar dizisi

Trt'nin şaşırtıcı güzellikteki dizisidir.

Sadece ilk bölümünü izlemeye fırsatım oldu. Napim * yinede gayet güzel buldum, bir dizi veya film seyretmeden önce yorumları okumuyorum önyargım oluşmasın diye. Bu dizinin de ekşi'de, twitter'da ve burda bir zamanlar arşa çıkmasına rağmen hiçbir yorumunu okumadım.

izledikten sonra okudum ve keşke okumasaydım. Neden?
Birincisi Leyla ile Mecnun gibi bir dizi asla olamaz. Başrol erkek oyuncusu ilk başlarda itici geliyor, Ali Atay gibi bir tip değil. Fakir sevdalısını oynayan olması da bir tek bana yapmacık gelmiyordur herhalde.

ikincisi, dizinin ismi tutunamayanlar. Edebiyatçı tayfa gelmeden * Sorunsuz, problemsiz bir karakter göremedim, herkesin bir derdi var. Bu konuda iyiler ama gel gelelim olay örgüsüne. Bir kez tutunamıyorsan, dibi görene kadar düşmüyorsun, mahalleden birileri veya iç ses seni tutup yukarı çekiyor. Eğlenceli olması için gerekli tabi.

Öyle yani, kitaptan bağımsız ismine sadık şekilde ilerleyen bir dizi. Eğlencelik.

23 şubat 2020 fenerbahçe galatasaray maçı

Kadıköy'de bir miladın bittiği maçtır.

Ersun bugün yarın istifa eder.

Terim, kulüp tarihine ismini yazdırır. Keşke gs bayrağını alıp kadıköy'ün ortasına dikseydi. :)

Bu sezonun şampiyonu cimbom olur.

sözlük yazarlarından aforizmalar

Tanımsız entrylerde bugün...

Hiç bir zaman iyi bir savaş ve kötü bir barış olmamıştır.

Bu sözü bir zamanlar hayatımın merkezine koymuştum. Sonra ne mi oldu? Savaşmadan da kaybedeceğimi veya kazanabileceğimi çok iyi şekilde öğrendim. Yapmam gereken şey yeni bir söz bulmaktı, daldım kitapların arasına günlerce çıkmadım...

içinde yaşadığınız evren ile içinizde yaşattığınız evren arasında kurabildiğiniz bağ kadar mutlu olursunuz diye yazmıştı çehov.

Hmm dedim ve kendime içeride yeni bir dünya kurdum. Yapmam gereken tek şey bağlantıyı kurabilmekti, Beyazı beyaz ile siyahı siyah ile. içinde yaşadığımız evrende beyazın siyaha dönmesini de burda çok iyi anladım. Çehov bizi kandırmıştı. Yazar kandırdı diye kitaplardan vazgeçecek değildik.

Nietzsche bağırıyordu yazılarında, derisini değiştirmeyen yılan, kafasını değiştirmeyen insan ölmeye mahkumdur diye.

Tamam dedik bu sefer mottomuzu bulduk. Kendi kendime değişime gidiyordum. Alışkanlıklarımdan başladım, israf olan zamanımı çok iyi değerlendiriyordum. Sabah 5 de kalkıp, temiz bir kafayla felsefe, psikoloji ve kutsal kitapları okuduğum çılgın zamanlar. * böyle gidersem kafayı yiyeceğim kesindi. Bir arkadaşım sayesinde bırakabildim bu düzeni. Nietzsche de bizi sevmemişti anlaşılan. Neyse ki duygularımızı karşılıklıydı, üzülmemiştim.

Artık spontane bir hayatım vardı, rahattım ve güzeldi ama alıştık bir kere anormal olmaya. Kitaplığımı büyütmeliyim, farklı konuları okumalıyım dedim. Bu kararı 2 sene vermeden önce 400'e yakın kitabım vardı, odamın sadece bir tarafı kitaplıktı. Şuan ise 900'e yakın kitabım var, sonradan aldığım kitapları ev dışında küçük bir depoya diziyorum. Kapasitem ise 1500 civarında, bu gidişle 2021'e girmeden dolduracağım. Mahalledeki hurdacıları ve eskicileri rehin aldım, kitap gelirse bana haber verin diye. Sahafçılar baş düşmanım, kitapları parayla satın alabileceklerini düşünüyorlar. Artık bu işin delisi oldum, eski şeylerin içinden büyük bir hazine çıkarmanın zevki paha biçilemez. Ve hayata karşı bakış açım da çok değişti.

Hayattaki her şeyin, eskiyen tarafının içinde büyük bir hazine yatar.

online olanlar ne yapıyor

Yeni yazarlar keşfediyor(um).

Artık ulu'da yazmak mantıklı değil, hiçbir anlamda. Kaliteli olan birkaç kişiyi takip edip girdiği entryleri okumak, yazmaktan daha zevkli. Valla bakın, dikkat çekmek için saçma sapan şeyler yazacağınıza bir kenara çekilip olanları seyredin, daha çok eğleneceğinizin garantisini verebilirim. Nasıl olsa burdaki hareketlerin çoğu troll hesaplar sayesinde oluyor. O kadar bilgi içerikli entry giren, deneyimlerini aktaran yazarların konuşulması gerekirken sadece belli kişilerin ve konuların konuşulması çok üzücü. Birileri burayı defterinin ilk sayfası olarak görürken, birileri de müsvedde olarak görüyor.

Bundan sonra okuyucu moduna geçiyor ve değerli entrylerinizi artılamak için bekliyorum. *

öylesine bir şeyler yaz

Hayatımda bazı konularda çok güzel başlangıç yapmama rağmen çevremdeki insanlar, hiç bir zaman istediğim gibi olmayacak. Bunu bilerek yaşamak amaçsızca geliyor. Farklı bir şehire veya ülkeye gitme isteği doğuyor. Nereye gidersem gideyim yine istediğim insanları çevreme alamayacağım gerçeğini görüyorum. Olduğu gibi kabullenmek diye bir kavram varmış, annem ve babam dışında kimsenin sevmediğim huyunu suyunu çekmek zorunda değilim. Yeni insanlarla tanışmak zorunda da değilim. Herkes kendi hayatını istediği gibi yaşamalı, toplumun sosyalleşmek adına uydurduğu kalıplara sığdırarak değil.

leon

Kim ne derse desin, oyuncuların rolleri, filmin hikayesi ve ince ayrıntıları bal gibi olan, insanları final sahnelerinde ağlatan, duygusal bünyeleri 1-2 gün/hafta bunalıma sokabilecek ve gayet net bir mesaj veren bir filmdir.

Film için maalesef ki yanlış yorumlar yapılmış, film içinde olanlar film içinde kalsın. Biz filmden ne çıkarıyoruz ona bakalım,

1. Sigara ve uyuşturucu zararlıdır. Uyuşturucuya bulaşırsanız bir gün kapınızın deliğine sakız yapıştırıp sonsuzluğa yolcu olarak gidebilirsiniz.

2. Sevgi, insana her şeyi yaptırabilir. Filmin ismi boşuna sevginin gücü değil tabi ama illa birilerini vurmanıza, dünyayı ayağa kaldırmaya gerek yok. Kendince fedakarlık gösterebilirsin. Zaman ve mutluluk olabilir.

3. Her zaman kendinden de sağlam birisi olmalı hayatında. Yanlışlarını düzeltmek için değil, gerektiğinde yol göstermeli.

4. Aşk, her şeyi mahvetmek için güzel bir sebeptir. * Kurulu bir düzenin vardır, ev-iş veya okul arasında gidip gelirsin, maziden arkadaşlarla buluşursun bazen yada tek takılırsın. Kafan eserse istediğini yaparsın. Gel gör ki birisini seversen hatta canından çok seversen işler bir tökezlerse az önce saydığımız şeylerin hepsi de gider. Ama neden güzel sebep diyoruz çünkü birisi bir zamanlar, "aşksız geçen ömrüme yazıklar olsun" dedi. * (bkz: batsın bu dünya)

5. Son olarak, hayat kısa. Evvet, ne kadar uğraşıp dursak da hayatın kısa olduğunu unutuyoruz ancak çok yakınlarımızdan birisi vefat ederse kısa olduğu kadar acı bir gerçek olduğunu da hissediyoruz. Bu filmde leon'un ölmesine üzülmeyen yoktur sanırım, adam hayatını yaşasa üzülür müydük? Bu yüzden hayatı güzel yaşayalım. Yaşadığımız olayları güzelleştirelim. Bunu çok basit şekilde yapabiliriz.

izledikten yıllar sonra niye böyle bir entry girdim, bir arkadaşım doğum günümün 2 hafta geçmesine rağmen hediye olarak bana bugün Mathilda ve leon'un karşılaştığı bir tablo yollamış. Kendimi onun yanında Mathilda gibi hissettiğim doğrudur. *

uludağ sözlük

Bir zamanlar yazılanların hâlâ okunup değerlendirildiği güzel sözlük-tü.

5 ay sonra tekrar geliyorsun, aslında tarihler ilerlerken sözlüğün çok daha eskiye gittiğini fark ediyorsun. Açılan başlıkların siyaset, futbol ve cinsellik dışında olmadığını görüyorsun. Eski arkadaşlarına, mesajlaştığın kişilerin profiline giriyorsun onlar da çoktan bırakıp gitmişler.

Ah be sözlük, senin sayende kendimde yazarlık olduğunu fark ettim. Şimdi eski yazılarıma bakıp vay be önceden ne ortam varmış burda demekten başka bir şey diyemiyorum.

Artık yönetimin şu yazıyı sitenin bir yerlerine asması gerektiğini düşünenlerdenim,

"bindiler de çektiler gittiler, o iyi insanlar, o dünya güzeli atlara... o yiğitler, o her birisi kaplan örneği şahinler, o ceren gibi atlara bindiler de başlarını aldılar gittiler. bir daha, bir daha hiç gelmeyecekler. hiç, hiç, hiç! demirin tuncuna, insanın piçine kaldık. şu dünyanın yaşaması müşkül hal ilen. bin iyiyi bir kötüye kul eden..."

kitap alıntıları

Bugüne kadar okuduğum bir çok kitapta not aldıklarımı sanala dökme zamanı geldi. Bazı alıntıların sahibini ve kitabını hatırlamıyorum. Zaman buldukça ekleme yapacağım.
Edit: Ekleme yapılamayacak kadar çok fazla alıntı birikti. Hepsini tekrardan farklı bir entryde yazmak ümidiyle..

"Evlatlarını kendi ölümüne hazırlamamış baba, babalık görevinde başarısız olmuş demektir."

"Cahile cesaret verirsen, bir gün sana ağanım der"

"Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse Micheangelo’nun resim yaptığı, Beethoven’ın beste yaptığı veya Shakespeare’in şiir yazdığı gibi süpürün. O kadar güzel süpürün ki, gökteki ve yerdeki herkes durup, burada dünyanın en iyi çöpçüsü yaşıyormuş desin” -Martin Luther King

"insanlar kıyafetleri ile karşılanır, bilgileriyle ağırlanır, ahlaklarıyla uğurlanır" - mevlana

"insan olmak kolay değildir, hele ki insanca yaşanabilecek bir toplum düzeni yoksa" - John Steinbeck

"Ya bir yol aç, ya bir yol bul ya da yoldan çekil"

"Sizin tecrübeli bir doktor olduğunuz kadar, bende tecrübeli bir hastayım" Karamazov kardeşler, Dostoyevski

"Tok olan cümle cihanı tok sanır, aç olan alemde ekmek yok sanır"

"küçük bir ağrı, her gün sağlıklı olmanın değerini anlatır.
Küçük bir ihanet, yapanın karakterini ortaya çıkarır ve gelecekte kötü sürprizlere hazırlıklı olmayı öğretir.
Bir dostun ölümü, her an sıranın bize gelebileceğini ve yaşayan dostların değerini hatırlatır"

"bir çocuğa, ilk yılında konuşmasını ve yürümesini, hayatının tüm geri kalanında ise susmasını ve oturmasını söyleriz. Bu işte bir yanlışlık olmalı..."

"şayet yumurta dış bir güçle kırılırsa yaşam sona erer ancak iç güçle kırılırsa yaşam başlar. Büyük şeyler her zaman içerden başlar"

"dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir. O engin denizlerin ötesindeki dökülen yerler değil" - Horatius

"Babalar evlatları için mücadele eder, onlara verdikleri sözü tutmak için yaşar" - Ayla(Film)

"Bir kitap okuyan her şeyi bildim zanneder, ikinci kitabı okuyan kuşkuya düşer, üçüncü kitabı okuyan hiçbir şey bilmediğini anlar" - Frederick Pollock

"Bir kişi devlete taş atıyorsa, bu adi bir suç olabilir. Ama bir toplum atıyorsa, bu politik bir eylemdir" - Ulrike Meinhof

"Tüm belalar, yalnız kalma yeteneğimizin olmayışından gelir başımıza" - jean de la bruyere

"Bedelse dünyaya 1 Türk, işte o'dur Atatürk"

"Yazmak aynı zamanda susmak, söylememek, sesini kesmek demektir. Gürültüsüz haykırmaktır" - Marguerite Duras

"hiçbir şey göründüğü hatta yaşandığı gibi değildir. Her şey hatırlandığı gibidir" - Barış Bıçakçı

"Korkaklar köle olur, korkmayanlar efendi" - Platon

"Bütün, parçaların toplamından fazladır"

"aklın kirliyse herkesi yanlış, vicdanın kirliyse herkesi kötü, gönlün kirliyse herkesi çirkin görürsün"

"sizi tanıyan son kişi öldüğünde, hikayeniz hiç yaşanmamış olacak"